Mersin
08 May, 2024, Wednesday
  • DOLAR
    32.42
  • EURO
    34.83
  • ALTIN
    2403.5
  • BIST
    10208.65
  • BTC
    59618.85$

Hindistan’ın aynası: Eski Bombay ya da Yeni Mumbai

04 August 2023, Friday 10:45

Fotoğraflar : Seda & Murat MALLI

Uzun süredir hayalini kurduğumuz, içimizdeki gizli coğrafyada keşfedilmeyi bekleyen, muhteşem olduğunu düşündüğümüz Hindistan’a ilk giriş kapımızdı Bombay yada yeni adı ile Mumbai. 1534’te bölgeyi ele geçiren Portekizliler buraya ilk olarak iyi körfez anlamına gelen ‘‘Bom Bahia’’ ismini vermişler ve ardından bu isim 1661’de bölgeyi ele geçiren İngilizler’in etkisi ile ‘‘Bombay’’ olmuş. 1995 yılında da, koca bir şehrin ismi değiştirilerek, Hint tanrıçası Mumba’dan (Mumba devi) türeyen ‘‘Mumbai’’ olmuş. Yolculuğumuz süresince yanımızdaki Hintli şehrin isminin Bombay olmasını tercih ediyor ve her fırsatta bu durumdan memnuniyetsizliğini bildiriyor: ‘’Yaklaşık 4 asırdır aynı olan şehrin ismini nasıl değiştirirsiniz !’’. Uçağın inmesi ile günün son ışıklarının veda etmeye hazırlanmaya başladığı kenti, pencereden merakla izliyorum. Oldukça yoğun bu havalimanında, yer hizmetlerini veren bir şirketin Türk olduğunu görünce ilk şaşkınlığımı yaşıyorum ve daha sonraları bu şaşkınlığı, farklı bir kültürün içine düşmenin yarattığı şok etkisinin şaşkınlığı alıyor. Alandan çıkışımız ile, fotoğraf makinemi açmam ve fotoğraf çekmeye başlamam aynı hızla devam ediyor. Hindistan, gerçekten fotoğraf açısından oldukça keyifli karelere sahip bir yer. Bana kalırsa bir fotoğrafçının hacı olduğu, fotoğraf açısından en kutsal yerlerden biri.

 

Bizi karşılayan şoförümüzün otelimizin yerini bilmemesi ile araba ile gerçek bir şehir turuna benzeyen otel aramada ki ilk saatlerimiz etrafı izlememize ve biraz da bu gürültülü kente alışmamızı sağlıyor. Şehrin işten çıkış saatinin getirmiş olduğu yoğunluk ve telaş, trafik sıkışıklığı ile birlikte adeta bir yarışa dönüşüyor. Yoğun korna sesleri ile her farklı sese kafamı çevirirken başka bir fotoğraf karesini görüyor ve bir yandan da bu kadar korna sesinin olmasının hemen hemen bütün araçların arkasında yazan ‘‘Please Horn OK’’ ( Lütfen korna çalınız )’i gördükten sonra doğal karşılıyorum. Kesilmeyen korna sesleri, yoğun egsoz, her yandan çıkan tuk tuklar ( rikşalar ), otomobiller, otobüsler, motorlar, bisikletler, insanlar arasında zig zig çizen, bir yandan da cep telefonu ile otelin bilgisini almaya çalışan şoförümüzün telefonda konuşurken polise yakalanması ve onun ceza işlemlerinin sürmesi ile soluklanıyoruz. Mumbai Hindistan’ın en büyük eyaletlerinden biri olan Maharaşta’nın başkenti ve Dünyanın en büyük 3 kentinden biridir. 20 milyon insanın yaşadığı şehir Salsette adası üzerine kurulmuştur ve daha sonra şehrin kapladığı alan eskiden 7 farklı ada olan yere doğru yayılmıştır. Hindistan’ın başkenti Delhi iken, Mumbai de gerçek anlamda Hindistan’ın ticaret ve kültür başkenti olarak adlandırılabilir. Bu benzerlikle de İstanbul ve Ankara ayrımında da  benzerlikler oluşturur. Fakat bu dev şehir İstanbul’dan daha da farklı olarak içersinde birçok farklı dil, kültür ve dini barındırıyor. Mumbai halkının yüzde 67’si Hindu, yüzde 19’u Müslüman, yüzde 5’i Budist, yüzde 4’ü Cayna, yüzde 4’ü Hıristiyan.

 

Otelimizi nihayet bulur bulmaz, odamıza eşyalarımızı bırakıyor ve hemen kendimizi tekrar dışarı atıyoruz. Güneş, denizin üstünden kenti veda etmeye başladığını büyük bir kızıllıkla gösterirken, çok kısa yürüme mesafesi ile geldiğimiz ‘‘Marine Drive’’’daki plaj kenarında adeta İzmir’in kordon heyecanını görüyorum. Sevgililer el ele romantizmi yaşarken, yaşlılar yürüyüş yaparak sağlıklarına, dilencilerde cebimizde ki paraya kavuşuyorlardı. Ardından, daha fazla paraya kavuşmuş insanların yaşadığı bir yer olan Marine Drive’ın ucundaki yarımadanın yani ‘‘Nariman Point’’ bölgesinin ışıltılarını izleyerek devam ediyoruz. Dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ekonomisinin vitrini olan bu yer bizi çok etkilenmediğinden olsa gerek, yürüyerek akşam saatlerinde oldukça yoğun olan ‘‘Gateway of India’’ yani Hindistan Kapısına kadar geliyoruz. İngiltere Kralını Beşinci George’un Hindistan’a olan ziyaretinin onuruna 1911’de yapılmış olan mimari eser şehirde görülmesi gereken en önemli eser. Bu anıtın hikayesinin insanları buraya her daim çektiğini ve günün her saatinde burayı canlı tuttuğu  söylemek doğru olacaktır.  Mumbai’nin tarihinde ki en önemli olay İngiliz Doğu Hindistan Şirketi'ne ( British East India Company) 1668’de şehrin kiralanması olmuş. Buradaki doğal limanının bulunması ile ülke Hindistan'daki ilk limana kavuşmuş. Böylelikle, ticaretin gelişmesi ile bölgenin nüfusu hızlı bir artış göstermiş. 1817-1845 yılları arasın da yapılan büyük bir projeyle adalar birleştirilmiş ve daha sonra, Amerikan İç Savaşı ve Süveyş Kanalı'nın açılması ile bölgedeki ticareti artmış. 1940'larda, şehir Hindistan’ın bağımsızlık hareketlerinin önemli bir merkezi haline gelmiş ve 1970'lerde şehre yoğun bir göç yaşanması ile Mumbai bugün Hindistan'ın en kalabalık şehri haline gelmiş durumda. İngiliz sömürgeciliği döneminin bitmesi ile şehir, ulusal ve uluslar arası kapitalizmin göz diktiği bir yer olarak halen de gelişimini sürdürüyor. Hemen Hindistan Kapısının karşısında yer alan Taj Hotel’ine doğru yöneliyoruz. Hindistan İngiliz sömürgesi döneminde, Mumbai’nin en iyi otelinin giriş kapısında Hintlilerin girmemesine yönelik olan uyarıdan etkilenen Parsi zengin Tata, bu aşağılanmanın bedelini ödetmek için bu ihtişamlı oteli yaptırtıyor. Geçen yıl, bütün dünyayı dehşete düşüren ve 200 kadar kişinin ölmesi ile sonuçlanan terörist saldırılarının halen etkisini görmek mümkün. Ne yazık ki tadilat nedeni ile otelin tarihi bölümleri kapalı. 60 saat boyunca şehrin farklı noktalarında dehşet saçan teröristlerin bir diğer hedef noktası olan ‘‘ Leopold Cafe’’de terörizmin izleri arasında kahve içtikten sonra otelimize doğru bir rikşa tutarak biraz da yorgunluk ve hüzünle dönüyoruz. 

 

Mumbai’deki ilk gecemizi geçirdikten sonra, daha önceden bütün organizasyonu nu internetten ayarladığım gün boyunca birlikte gezeceğimiz rehberimiz Vinay’la sabah erken saatlerde buluşuyoruz. Gün kısa, gezecek-görecek daha çok yer var ! İlk başlarda anlamakta zorlandığım Hintlilerin İngilizceleri Vinay’la birlikte gün ilerledikçe daha anlaşılır hale geliyor. Yine araçla başladığımız geziye, ilk olarak şehrin en canlı bir yerlerinden olan tren istasyonuna gidiyoruz. Gerçekten şehrin kalbinin atış seslerini duyduğunuz bir nokta olan eski adı ile İngilizlerin yaptığı ‘‘Victoria Terminus’’ Tren İstasyonunu, şimdi ki adı ile de ‘‘Chhatrapati Shivaji’’ terminali Avrupa’daki önemli mimari eserleri aratmayacak nitelikte olduğunu belirtebilirim. Burada da ne yazık ki geçen yıl teröristlerin saldırı sonucu 50 kişi kadar ölmüş. Her gün 2 milyon kişinin geçtiği, sabah ve akşam saatlerinde neredeyse üç dakikada bir trenin kalktığı bu istasyon başımızı döndürecek kadar hareketli. Tren istasyonundan, asker/polisin fotoğraf çekmemizin yasak uyarısını almamızla ayrılıyor ve araba ile Crawford Market’in yanından geçerek, bembeyaz kıyafetleri ile ülkenin en tutkulu sporu kriket oynayan insanları kısa süreliğine fotoğraflıyoruz. Ardından, ‘‘Chowpatty’’ kumsalında rehberimizin bilgi vermesi için kısa süreliğine duruyoruz. Bu plajın en önemli özelliği olan ‘‘Ganeş Festivali’’nin burada kutlandığını öğreniyoruz. Fil kafalı dev Ganeş tanrısı heykeli, çiçeklerle süslendikten sonra günlerce kentte gezdiriliyor ve bu festival sırasında bu plajdan Umman Denizine bırakılıyor. Festivalde burada olmanın hayalini kurarak şehrin en şık semti ‘‘Malabar Hill ( Malabar Tepeleri)’’e gidiyoruz. Şık apartmanlar, Bollywood aktörleri ve zengin iş adamlarının yaşadığı, güzel parkların olduğu bu semtte kısa bir süre kalıyoruz. Mumbai’yi yukarıdan kuşbakışı görerek, buranın en ünlü parkı ‘‘Asma Bahçeleri’’nde, bir botanik parkında olduğu gibi bitkilerin Latince ve İngilizce isimleri belirtilmiş ve bazı bitkiler çeşitli hayvan şekillerinde budanmış.

 

Gezimize rehberimizi ve şoförümüzü zorla birlikte yemek yemeğe davet ettiğimiz muhteşem bol baharatlı öğle yemeğinden sonra devam ediyoruz. Şehrin en büyük müzesi olan ‘‘Prince of Wales’’ müzesini ziyaret ediyoruz. Hint-Gotik mimari tarzının bir örneği olan müzede minyatürler ve arkeolojik bölümler yer alıyor. Ama bana kalırsa en ilginç olanları, büyük boy rölyefler, Budha heykelleri ve en ince detayı gördüğümüz minyatürler. Klasik bir şehir müzesi olan bu müzeden sonra beni daha da heyecanlandıracak bir müze olan Hindistan’ın kurucusu, vermiş olduğu siyasi mücadele ile bütün dünyanın takdirini kazanmış olan Mahatma ( Kutsal Ruh ) Gandi’nin(Gandhi), 1917 – 1934 yıllarında yaşadığı bugün müze olan evini ziyaret etmek oluyor. Müzenin en önemli ziyaretçilerinin ellerinde almış oldukları oraya dair notlarla öğrencilerin olduğu belli. Gandi’nin hayatını ve eşsiz siyasi mücadelesinin canlandırılarak anlatıldığı müzede yeni nesil Hintlilere ve turistlere oldukça etkili bir görsellik sunuluyor. Hindistan’da tanıştığım bir Hintli, nereden geldiğimizi sorduğunda, ‘‘Türkiye’denim’’ dediğimde bana şaşırarak ve biraz da heyecanla ‘‘siz Mustafa Kemal Paşa’nın ülkesindensiniz !’’ demişti ve Gandi ile Atatürk arasındaki benzerliklerinden bahsetmesini, şimdi bu müzeyi gezdikten sonra daha iyi anlıyorum. 1919’da İngilizlerin Amritsar’da toplanan silahsız halka ateş açması üzerine direniş hareketini başlatan Gandi, İngiliz yönetimine karşı pasif direniş uygulamış ve başarısı olarak ta bağımsızlık savaşını sadece orta sınıfın desteklediği bir hareket olmaktan çıkarıp, köylülere de mal etmiştir. Gandi, bu başarıyı halkın desteğini alarak şiddetsiz birlik oluşturma temeli ile, İngilizlerin adaletsiz tuz vergisini ve İngiliz tekstil ürünlerine boykot edilmesi ile sağlamış ve  çok kan kaybı olabilecek durumları engellemiştir.

 

Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesinde ki yolculuğumuzdan sonra, ‘‘Slumdog Milyoner’’ filmine de sahne olan Mumbai’nin ünlü Dünyanın en büyük açık hava çamaşırhanesine gidiyoruz. Yaklaşık 5 bin kişinin çamaşırları yıkadığı Dhobi Ghats’ı daha çok Mahalaksimi tren istasyonunun çevresindeki lokanta, otel ve diğer iş yerleri ile birlikte kentin büyük hastaneleri, otelleri ve hatta evlerde kullanıyor. Bir parça çamaşırın yıkanma bedeli en fazla 10 rupi ( 30kuruş). Yüksekteki iplere serilmiş yüzlerce gömlek-pantolon, çarşafın havada ki dalgalanma seslerine, çamaşır yıkamakta olan binlerce erkeğin, kare şeklinde beton bloklara her vurduğundaki ses karışıyor. Çamaşırlar önce kazanlarda kaynıyor, dövülüyor, sıkılıyor ve mandallarla iplere asılıyor. Bu kadar karmaşanın içersinde kimsenin çamaşırının karışmadığını duymak gerçekten şaşırtıcı.

 

Gelişen ticaretin büyüklüğü, eski Bombay’in sokaklarını, iş yerlerini yeni Mumba’nin plazalarına bırakıyor. Bu yüzden de bu plazaları inşa edenlerin gözlerini diktiği gecekondu mahallelerini de görmeden gitmek olmaz diğe düşünüp, rehberimizi de zor da olsa ikna ederek Hindistan’ın bir diğer yüzü ile karşılaşıyoruz. Mumbai’nin en büyük gecekondu mahallesi Dharavi, yalnızca insanların yaşadıkları evlerle değil, aynı zamanda bir çok işyerinin de bulunduğu bir bölge. Bir milyon kadar insan burada, çok da kolay olmayan şartlarda ve düşük ücretlerle, deri atölyeleri, çamaşırhane, tekstil boyama gibi işlerde çalışıyor. Kentin büyük çoğunluğu ( yaklaşık 7 milyon ) bu bölgelerde yaşıyor. Özellikle sekiz Oscar’lı ‘‘Slumdog Milyoner’’ filminden sonra turistlerin merakının arttığı Asya’nın en büyük gecekondu semtini dolaşırken, farklı bir şehir türünün heyecanını, biraz da rehberimizin bizi koruma tedirginliği içersinde geziyoruz. Vızır vızır trafiğin olduğu cadde kenarlarında muhtemel evsiz uzanmış yatan insanların, gürültünün onlara ninni gibi geldiğini düşünüyorum. Karton, teneke ve kulübe görünümlü evlerin arasında geçerken en çok da çocukların görünümlerinden etkileniyorum. Bırakın çocuk olmayı; yetişkin olmanın zor olduğu bir hayatla karşı karşıyayız ! Hindistan’ın uçlar ülkesi olduğunu ve gelir düzeyindeki bu kadar eşitsizliğin bu kentte daha iyi anlıyorsunuz. Bir yandan bu gecekondular yıkılıyor; yerlerine plazalar, çok lüks apartmanlar, gökdelenler yapılıyor ama hemen önlerinde de bazılarında üstlerinde kıyafet olmayan çocuklar oynamaya, yıkanmaya ve yaşama mücadelesine devam ediyor. Diğerlerinden farklı olduğunuzu gören insanların meraklı bakışları içersinde yürürken, en acısı da tıp ki filmde (Slumdog Milyoner) olduğu gibi acımasız bir dilenci çetesinin eline düşen çocukları düşünüyorum. Bizden yiyecek isteyen ve dilenen bu çocukların görüntüleri ‘‘acaba onlarda bu işlemlere maruz kalmış mı?’’ sorusunu akıllara getiriyor. Rehber Vinay, filmde olanların abartılı olduğunu belirtse de, bende sadece şehrin acımasız olduğunu düşündüğüm arka sokaklarında gözlerimin gördüğünü burada yazıyorum.

 

Tabiî ki bu filmin etkisinden bu kadar bahsederken, Hindistan’ın film endüstrisi kalbi Bollywood’dan bahsetmemek olmaz. Hollywood ve Bombay’in isimlerinden oluşan Bollywood, Hindistan kültürü ve yaşamını bütün dünyaya Hint Filmleri ile tanıtmıştır. Hindistan’ın belki de en renkli yada en dramatik film karelerinin gerçeğini gözlerimizle gördüğümüz hayatların içersindeki eski Bombay yeni Mumbai’ye, Güneyi görmek için gittiğimiz havalimanı yolunda, en uzun modern köprüleri ‘‘Sea-Link’’i geçerken, bir kez daha hayretle bakıyorum.

 

Kaynak :

http://tr.wikipedia.org/wiki/Mumbai

Cumhuriyet Gazetesi : Nilgün Cerrahoğlu Hindistan yazı dizisi.

Kitap : Hindistanı Keşfedelim ( Hindistan Turist Ofisleri yayını)

Kitap : Hindistan Gezi Rehberi – Zafer Bozkaya

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum