Mersin
04 May, 2024, Saturday
  • DOLAR
    32.42
  • EURO
    34.83
  • ALTIN
    2403.5
  • BIST
    10208.65
  • BTC
    59618.85$

HELENİSTİK DÖNEM’İN SEÇKİN KALESİ: MANCINIK KALE

27 February 2024, Tuesday 11:07

Mancınık Kale’nin bağlı olduğu Kızılisalı Köyü, arkeoloji tutkunlarının kesinlikle görmesi gereken bir köy. Kızılisalı Köyü’ne belki Mancınık Kale’yi görmeye diye gidersiniz ama köyün dört bir tarafına yayılmış sarnıçları, lahit mezarları, chamosorion tipi mezarları, bu mezarların stellerini (mezar taşları) ve Helenistik Dönem’den kalan yapı kalıntılarını görünce kendinizi adeta bir açık hava müzesinde hissetmeniz işten bile olmayacaktır. En azından benim için böyle oldu. Köy, eski bir Rum köyü aslında. Hatta köyün bugünkü camisini köyün yaşlıları, Rumlardan kalan bir kilisenin taşlarından devşirilerek yapıldığını söylüyorlar.

Kızılisalı Köyü’nü anlatmaya şimdilik ara vererek, Mersin’de gördüğüm en etkileyici kale olan Mancınık Kale’ye bir göz atalım. Helenistik Dönem’e tarihlenen kaleye, Kızılisalı-Ovacık yolundan 2 km kadar ilerleyip sağa dönülerek, 700-800 m yüründüğünde ulaşılabilir. Yürünen bu güzergahta yamaçlar üzerinde kaya mezarlarına ve üzerinde rahip kabartmalarının olduğu mezar stellerine hatta zamana ve iklimsel şartlara yenilmiş yazıtlara da rastlayacaksınız. Bu kadar çeşitli arkeolojik eserlere rastlıyor oluşunuz sizi, kaleye tahmin ettiğiniz süreden daha geç ulaştıracaktır.

Kale, Şeytanderesi Kanyonu’nun batısındaki sarp bir tepe üzerinde, uçurumun kenarında kuruludur. Kalenin duvarları yer yer polygonal, yer yer de düzgün kenarlı bosajlı (kabartmalı) olmak üzere farklı tekniklerle yapılmıştır. Şu kadarını söyleyebilirim ki, kalenin polygonal örgülü duvarlarını görmek için bile Mancınık Kale ziyaret edilebilir. Dağlık Kilikia’nın dört bir tarafında gördüğüm polygonal duvar örgülerinin hiçbiri, Mancınık Kale’deki duvar örgüsüne benzemiyor. Adeta arıların özene bezene, bir kuyumcu titizliğiyle ördükleri petekleri andıran duvarlar, yapıldığı Helenistik Dönem’den bu yana hiç bozulmamış, sanki günümüzde yapılmışçasına sapasağlam duruyor.

Kalenin Helenistik Dönem’de yapıldığının iki önemli göstergesi var. Bunlardan birincisi, polygonal duvar örgüsüyle örülen sur duvarları. Bu tip duvar örgüsü genellikle Helenistik Dönem’de tercih edilen bir duvar örgüsüdür. Helenistik mimarinin karakteristik özelliği olan çokgen biçimli taşların, Mancınık Kale’de onlarca metre yer alması, bu tarihlemeyi oldukça kolaylaştırıyor. İkinci önemli gösterge de kale ve çevresinde, 1987 yılında Levent Zoroğlu ve ekibi tarafından yapılan arkeolojik araştırmada, az sayıda bulunan yazıtlardır. Bunların büyük çoğunluğu iklimsel nedenlere bağlı olarak silinmesine rağmen birkaç kelime okunabilmiştir. Helenistik kökenli “oikodomos” sözcüğünün okunması, bölgedeki yapıların Helenistik Dönem’de inşa edildiğinin bir başka göstergesidir.

Prof. Dr. Serra Durugönül’e göre Mancınık Kale, Olba Antik Kenti’ni gözetleyen bir konumda yer alır. Bu da kaleyi oldukça önemli bir konuma sokar.  Kalenin akropolü,  kalenin en  üst kısmındadır. Prof. Dr. Serra Durugönül, akropolde bulunan bir kitabede kalenin Olba’ya bağlı ve rahipler tarafından yönetilen bir yer olduğunu,  dinsel amaçlı olmasa bile Olba Tapınağı arazilerini korumak için burada iskân eden rahiplerin oturduğunu düşünmektedir. Bütün bu araştırmalar, kale ve çevresindeki yerleşmelerin Helenistik Dönem’de yapıldığı noktasında, bize bir şüphe bırakmamaktadır.

Kale ve çevresindeki su sarnıçları, en az kalenin surları kadar dikkate değer. Dağlık Kilikia’nın kurak ve susuz geçen yazları, su sarnıçlarını oldukça önemli bir hale getirir. Kalenin dört tarafına konumlandırılmış sarnıçların en ilgi çekici olanı, kalenin tam ortasında, surların üzerine örüldüğü kaya bloğunun içinin oyularak yapılanıdır. Surlar yapılmadan önce  kaya bloğu oyulmuş ve sarnıçlar yapılmış. Kaya bloklarının üzerine  de kalenin surları yapılmış. Sarnıçların surların çevresine açılan su kanallarıyla dolması sağlanmış. Hatta aynı su kanallarının birden fazla sarnıcı  beslediğini de görmekteyiz. Eğimli bir düzleme yapılan sarnıcın biri dolduktan sonra kanal ikinci sarnıcı da beslemeye devam etmektedir. Bölgede her bir damla suyun titizlikle korunduğunu görünce, günümüzde sularımızın savurgan bir şekilde kullanılıyor oluşu insanın içini acıtıyor doğrusu.

Mancınık Kale’nin ilgi çekici bir özelliği de asker kabartmalarıdır. İki ayrı yerdeki kabartmaların birisinde tek, diğerindeyse iki Kilikia askeri vardır. Bu kabartmalar da Dağlık Kilikia’daki diğer kabartmalar gibi talana uğramıştır. İki askerin betimlendiği kabartmanın neredeyse tamamı parçalanmış ve geriye sadece kabartmanın bulunduğu niş kalmış. Tek şekilde betimlenmiş asker kabartmasının da başı ve sağ elinde tuttuğu mızrağı tahrip edilmiş.

Yazımın başında da değindiğim gibi Mancınık Kale’nin hemen yanındaki Kızılisalı köyünün ne tarafına giderseniz gidin tarihi bir dokuyla karşılaşacaksınız. Bunlardan biri de köyün hemen kuzeyindeki aslan kabartmalı bir kapağa sahip lahittir. Lahit, alışılmışın dışında o kadar büyük ölçülere sahiptir ki, yakın zamana kadar köylüler lahdin içini, buğday deposu olarak kullanmışlar. Lahdin kapağının hala üzerinde oluşu, adeta köylülerin burayı depo olarak kullanmasına teşvik etmiştir. Saklanan ürünlerin yağmur sularından etkilenmemesi için de kapak ve lahit arasını çimentoyla sıvamışlardır. İki bin sene önce insan ölülerini saklayan lahit, yüzlerce yıl sonra yaşayan insanların besinleri de saklamış. Hayat ne garip gerçekten.

Köyün yakınlarındaki bir önemli eser de, köylülerin “Gelin Kayası” adını verdikleri mezar stelidir. Bir lahdin yanında yer alan bu stelde, yanyana duran kadın ve erkeğin betimlendiğini görüyoruz. Yanyana gömülen bir karı-kocanın betimlendiğini tahmin ettiğim bu kabartma, üzerindeki kıyafetlerin kıvrımlarına kadar detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Stelin en üstündeki üçgen alınlıkta da günümüzde okunması oldukça güç bir yazıt da yer alır.

Bir tarafta Şeytanderesi Kanyonu’nun batısındaki Mancınık Kale ve çevresindeki kalıntılar, diğer tarafta kanyonun güneydoğusunda, antik dünyada başka bir örneği olmayan Adamkayalar, görenleri büyülemeye devam ediyor. Bunca talana ve yıkıma rağmen, Dağlık Kilikia’nın kırsalından bütün görkemleri ve zenginlikleriyle, iki bin yıl öncesinden günümüze inatla ulaşmayı başarmışlar. Daha binlerce yıl var olmaya da devam edecekler.

Şubat 2024

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum